2 February 2016

Niçin Sponsor Olunur?

Geçtiğimiz Aralık ayı’nda Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde bir etkinlik düzenledik. Gurme blogger ve yazar Salih Seçkin Sevinç’in konferans verdiği bu etkinliğe öğrencilerimizin ilgisi oldukça yüksekti. Etkili bir blog yazarı olabilmek için olmazsa olmazların konuşulduğu bu etkinlik yapılmadan önce organizasyonu birlikte yürüttüğümüz Fatma Admış ve Tuğçe Şahbaz ile etkinliğimize sponsor olacak bir firma arayışına girdik.

Sponsorluk bedeli 500 TL idi. Hayır hayır, 500 Bin TL değil, Beş Yüz Türk Lirası. Evet, bir işletmenin değil, herhangi bir insanın bile ödemesi mümkün olan bir mablağ. Amacımız, öğrencilerimizin istifade edeceği böyle etkinlikleri bol bol yapabilmek için düşük giderli bir bütçe çıkararak potansiyel sponsorlarımızın zorlanmadan bizleri devamlı desteklemelerini sağlamaktı.

Bütçeyi ne oluşturuyor diye baktığımızda İstanbul-Kayseri gidiş-dönüş uçak bileti + okulumuzun uygulama otelinde 2 gece tek kişi konaklama + akşam yemekleri + etkinliğe ait 5 adet afiş ve 1 adet branda. Aslında 500 TL bile tutmuyor ama illa bu işlerde ekstralar çıkar diyerek rakamı yuvarladık ve 500 TL dedik.

Misafirimiz, sosyal medya ile alakalı yazmış olduğu kitapları çok satan ve nerede ne yenir içerikli sitesinin aylık trafiği 1 milyon kişi olan bir gurme bloggerdı. Öyle olunca aradığımız sporsorun yeme-içme mekanı olmasının uygun olacağını düşündük ve aklımıza Kayseri’de hedef kitlesi tam da bizim öğrencilerimiz olan 2-3 mekan belirledik. İlk belirlediğimiz işletme, Kayseri’de 2-3 ay önce faaliyetine başlamış global bir kahve zinciri mağazasıydı. Orayla irtibat kurduk, randevu aldık, arkadaşlar gittiler görüştüler, projeye olumlu bakıldı, yapabiliriz dendi. Etkinlik tarihine 1 hafta süre kalana kadar da projenin detayları hakkında birkaç toplantı yapıldı. Son toplantıya ben de katıldım, işletmeye ne kadar katkı sağlayacağını anlattım. Ortaklar ile görüşülüp son kararın verileceği söylendi.. Ertesi gün de bizi telefonla aradılar.

İşletme: Biz Salih Seçkin Sevinç’i tanımıyoruz. Bize faydalı bir etkinlik olacağını düşünmüyoruz. Bize afiş ve brandalardan da bahsetmemiştiniz. O yüzden projede yokuz.

Biz: Peki abla 🙂

Telefonda “daha en başından bütçenin 500 TL civarında olacağını söylemiştik ama size” demedik. “Siz belki tanımıyor olabilirsiniz ama konferans verecek kişinin yoğun bir takipçisi var, adam bu işin piri, Franchiser mutlaka tanıyordur” da demedik. Diyemedik. Desek de bir şey değişir miydi? Hiç sanmıyorum. Sadece “peki” dedik…

Belirtmiştim ya, 500 TL altından kalkılmayacak bir para değil diye, tekrar diğer sponsorlarla görüşecek vakit yoktu, artık etkinliğin organizasyonuna da odaklanmalıydık, oturduk organizasyonu yapan ekip olarak cebimizden çıkardık, etkinliği yaptık.

Ama yaşadığım bu sponsorluk sürecinin böyle bitmesi beni çok üzdü. Mesele asla para meselesi değildi, mesele koskoca, dev dev işletmelerin, on binlerce, belki yüzbinlerce TL Facebook reklamı için para harcarken 500 TL gibi bir sponsorluk bedeline “hayır” deme nedenleriydi.

Sponsorluk nedir sorusuna Rüveyde Akyürek Hocamız muazzam bir açıklama getirmiş:

Sponsorluk, bir kurumun, kurumsal ve pazarlama amaçlarına yönelik, katılmakta yarar gördüğü olay ve etkinliklere para vererek ya da o olay, etkinlik için gerekli olan araç / malzeme gibi materyal donanımını sağlayarak desteklemesidir. Dikkat edilirse, tanımdaki, “kurumsal ve pazarlama amaçlarına yönelik katılmakta yarar gördüğü” tümcesi, sponsorluğun, aslında kurum açısından bir yatırım olduğunu gösterir. Buradaki “yarar” dan kasıt, sponsorluk faaliyetinin kuruma ne kazandıracağının ifadesi olur. Başka bir deyişle, sponsorluk, kurum imajını artırma, marka farkındalığını yükseltme ya da ürün ve hizmetlerin doğrudan satışlarını uyararak kurum hedeflerini desteklemek için bir olay ya da etkinliğin düzenlenmesi, masraflarının üstlenilmesidir.[1]

Peki bu etkinliğin global kahve zinciri işletmemizin Kayseri’deki şubesine ne gibi yararları olabilirdi:

  • Net hedef kitleleri olan üniversite öğrencileri ile doğrudan birebir iletişim kurup tanıtımlarını yapabilirlerdi.
  • Fakülte ve üniversitenin dört bir yanına asılan afişler ile tanıtımlarını yapabilirlerdi.
  • Salih Seçkin Sevinç’in, üniversitenin, fakültenin, organizasyon ekibimizin ve Halkla İlişkiler ve Tanıtım Atölyemiz Dükkan’ın sosyal medya hesaplarından etkinliğin tanıtımı devamlı yapılacağından online mecralarda da hedef kitleye ulaşabilirdi.
  • Salih Seçkin Sevinç’in etkinlik ile alakalı paylaşacağı afişlerde yer alacağı için o 1 milyon kişilik trafik’in onda biri görse 100 bin kişi işletmeyi görebilirdi.
  • Belki kahve konusunda bir seminer vererek Salih Seçkin Sevinç’in yazısıyla veya bir fotoğrafıyla bloğunda veya sosyal medya hesaplarında bile yer alabilirdi.
  • Konferans salonumuza stand kurup kahve tattırır, broşür dağıtır, kahve eğitimi vererek diğer global rakibinden farklı yönlerini açıklayarak potansiyel müşterilerinin zihninde önemli bir konum elde edebilirdi.
  • Gençleri ve gençlerin yaptıklarını destekleyen bir imaj oluşturabilirdi.
  • Üçkağıtçı-dolandırıcı bir firma değil, bir devlet üniversitesinin iş birliğine girdiği kurumsal bir işletme imajını sağlamlaştırabilirdi. “Biz üniversitelerle iş birliğine girdik, birlikte etkinlikler yaptık” diyebilirdi.
  • Bu imajını franchiser karşısında kullanabilir, pazarlık payını arttırabilirdi.
  • Bu etkinliği ile franchiserin hem kurumsal dergisinde hem de sosyal medya kanallarında haber olabilirdi.
  • Kendi sosyal medya hesabında durmadan “günaydın” diyip kahve fotoğrafları yayımlamak ve reklam vermektense etkinliğin fotoğraflarını ve videolarını yayımlayabilirdi. Bu işletmenin sosyal medyada tüm imkânları ile reklamını yapmaya gönülden hazır çok cevval bir gençlik de bekliyordu üstelik.
  • Kendileri hashtagler oluşturarak atılan tweetler arasından çekilişle bir öğrenciye kupa, bardak, çanak, kahve seti, 50 TL hediye çeki vs hediye edebilir, online içeriğini zenginleştirebilirdi.
  • Kahve denince aklına Kayseri’de 4-5 yıldır faaliyet gösteren rakip global firma gelenler, bu global firmanın da kahve ürettiğini bilebilirler ve belki “bir de buranın kahvesini tadalım” diyebilirlerdi.

Günlük kazancı nedir bilemiyorum ama bu işletme için 500 TL’nin çok da büyük bir meblağ olduğunu düşünmüyorum. Hele hele yeni açılıp da tanıtım yapması elzem olan bir işletme için hiç zannetmiyorum.

Bir kar/zarar hesabı yapsak, diyelim ki ben çok optimistim, yukarıda saydıklarımın hiç biri olmasa, hiçbir faydasını görmese bu işletme bile ne olurdu? 500 TL zarar etse bu etkinlikten ne olurdu?

Yukarıda saydıklarımın olma ihtimaline binaen bile 500 TL küçücük, devede kulak bir meblağdır. İşletme bu meblağı çöpe attığını varsaysaydı bile çok daha kazançlı çıkardı.

Olmadı, kısmet değilmiş. Aslında Kayseri işletmelerinin genelinde bu mesele var sanki. Küçük atölyelerden bir rüzgarla koca koca fabrikalara geçip üretimlerini ve cirolarını 1000 kat arttırıyorlar ama fikirleri o küçük atölyedekinden öteye gidemediği için işletmeleri uzun soluklu olmuyor, olamıyor.

Memleketimizde daha uzun soluklu, kar eden, kazanan ve kazandıran işletmelerinin varlığını kim istemez? O nedenle yazdım onca maddeyi, okyanusları geçip derede boğulmalar yaşanmasın diye… Ha bir de, üniversite gençlerinin çalışma azimleri kırılmasın diye…

[1] Kurumsal İletişim Yönetimi, s. 105, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2005

Birhaber.com’da yayınlanan yazımın orijinal metni için: http://www.birhaber.com/nicin-sponsor-olunur-makale,19.html

Share

Mustafa Cıngı

Hi! Thank you for reading my posts. If you want to have more information about me, you can click "ABOUT ME" above, at the topmost of the site. Keep walking and enjoy the show :)

You may also like...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *